• Ana Sayfa
  • Derneğimiz
    • Yönetim Kurulu
    • Dernek Tüzüğü
    • Kurucu Üyeler
    • Üye Listesi
    • Online Üye Başvurusu
    • Medya Köşesi
    • Basında Biz
    • Faaliyet Raporları
  • Derneğimizden Haberler
  • Klinik Haberler
  • Kongreler
    • Gelecek Kongreler
    • Geçmiş Kongreler
  • Projeler
    • EndoOkulda
    • Kredi Yurtlar Kurumu
    • Kurumsal
  • EndoMart
  • Kütüphane
    • Column One
    • Column Two
    • Column Four
    • Column Three
  • İş Birliği Yaptığımız Kuruluşlar
  • İletişim
  • +90 532 515 69 99
  • info@endometriozisdernegi.org
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin
  • Türkçe
  • English
Üyeler İçin
Hastalar İçin

  • Ana Sayfa
  • Derneğimiz
    • Yönetim Kurulu
    • Dernek Tüzüğü
    • Kurucu Üyeler
    • Üye Listesi
    • Online Üye Başvurusu
    • Medya Köşesi
    • Basında Biz
    • Faaliyet Raporları
  • Derneğimizden Haberler
  • Klinik Haberler
  • Kongreler
    • Gelecek Kongreler
    • Geçmiş Kongreler
  • Projeler
    • EndoOkulda
    • Kredi Yurtlar Kurumu
    • Kurumsal
  • EndoMart
  • Kütüphane

      Sunumlar

      Dergiler

      Videolar

      Makale Özetleri

      Link Kütüphanesi

      Kılavuzlar

      Bültenler

      Kitaplar

    • Column One
    • Column Two
    • Column Four
    • Column Three
  • İş Birliği Yaptığımız Kuruluşlar
  • İletişim
  • Ana Sayfa
  • Derneğimiz
    • Yönetim Kurulu
    • Dernek Tüzüğü
    • Kurucu Üyeler
    • Üye Listesi
    • Online Üye Başvurusu
    • Medya Köşesi
    • Basında Biz
    • Faaliyet Raporları
  • Derneğimizden Haberler
  • Klinik Haberler
  • Kongreler
    • Gelecek Kongreler
    • Geçmiş Kongreler
  • Projeler
    • EndoOkulda
    • Kredi Yurtlar Kurumu
    • Kurumsal
  • EndoMart
  • Kütüphane

      Sunumlar

      Dergiler

      Videolar

      Makale Özetleri

      Link Kütüphanesi

      Kılavuzlar

      Bültenler

      Kitaplar

    • Column One
    • Column Two
    • Column Four
    • Column Three
  • İş Birliği Yaptığımız Kuruluşlar
  • İletişim

Türkçe

a:3:{s:6:"locale";s:5:"tr_TR";s:3:"rtl";i:0;s:9:"flag_code";s:2:"tr";}
Klinik Haberler
DERİN İNFİLTRATİF ENDOMETRİOZİS (DİE) TANISINDA TRANSVAJİNAL ULTRASONOGRAFİ ( TVUS) DOĞRULUĞUNUN GÜNCEL DURUMU

ANAHTAR NOKTALAR

MAKALENİN ÖNEMİ

Hastalara DİE’nin değerlendirilmesi ve tanısı için noninvaziv görüntüleme seçenekleri sunabilmek, endometriozis tedavisinde ve etkili cerrahi planlamasında çok önemlidir.

VURGULAR

Transvajinal ultrasonografi, endometriozisin çeşitli pelvik organları tutulumunun teşhisinde değişen duyarlılık, özgüllük ve doğruluğa sahiptir.

Bu makale DİE tanısında transvajinal ultrasonografinin yararlılığının değerlendirildiği güncellenmiş bir derlemedir.

SONUÇLAR

Yapılan 4 çalışmada , TVUS’un DİE tanısı için duyarlılığı ve özgüllüğü değerlendirilmiş sırasıyla duyarlılığı % 78.5-85.3 , özgüllüğü % 46.1- 92.5 arasında değişirken, yedi çalışmada tanı koymadaki doğruluğu % 75.7 – 97 olarak saptanmıştır.

TVUS’un DİE tutulumunun tanısında mesane, uterosakral bağlar, yumurtalıklar, douglas poşu ve rektosigmoid kolon dahil olmak üzere çeşitli pelvik organlarda değişen oranlarda doğru tanı koyduğu görülmüştür.

ÇALIŞMANIN LİMİTASYONLARI

Mesanenin DİE tutulumu ilgili sonuçlarında, bazı makaleler mesane tutulumunu diğer ön kompartman organları arasında gruplandırmış ve ultrasonografi ile tanı koyma sırasında mesanenin dolu olup olmadığı belirtilmemiştir.

ÖZET

Transvajinal ultrason (TVUS) yumurtalık torsiyonu, ektopik gebelik ve uterus leiomyomları gibi birçok jinekolojik hastalıkların teşhisi için yeri doldurulamaz bir görüntüleme aracıdır. TVUS, sadece rahim ve yumurtalıklarda değil aynı zamanda derin pelvik yapılarda da endometriozis varlığını değerlendirebileceğinden endometriozis tanısında giderek daha fazla kullanılmaktadır. TVUS’un artan kullanımı nedeniyle, DİE tanısında Emar (MRG) gibi diğer görüntüleme yöntemleri kadar doğru tanı koyup koymadığının şüphesi devam etmektedir. Bu makale, TVUS’un DIE’ye olan hastalarda tanı koyma doğruluğunu belirlemeyi ve poliklinik hastalarında operatörün değerlendirmede güvenini ölçmeyi amaçlamaktadır.

4 çevrimiçi veritabanından Ocak 2000 ve Kasım 2019 tarihleri arasında yapılan çalışmalar taranmış , (1) makalelerde TVUS (veya 3 boyutlu [3D] TVUS, sono-vajinografi [SVG], rektal sonografi[RWC] veya salin kontrast TVUS varyasyonu dahil edilmiş ,(2) operasyon ile tanı konulanlar (histolojik inceleme ile veya histolojik inceleme olmadan); (3 yumurtalıklar, periton, barsak, mesane, uterosakral ligamentler (USL’ler), vajinal duvarlar, rektovajinal septum veya Douglas (POD) poşundaki endometriozis odakları değerlendirilmiş; ve (4) yalnızca orijinal araştırma makaleleri incelenmiştir. (vaka çalışmaları, sistematik derlemeler veya meta analizler değerlendirlimeye alınmadı.) Dışlama kriterlerinden sonra toplamda 35 çalışma derlemeye alınmıştır.

Dört makalede, TVUS’un DİE tanısı için duyarlılığı sırasıyla% 78.5 ila % 85.3 ve özgüllüğü% 46.1 ila % 92.5 arasında değişirken, yedi çalışmada doğru tanı koyma oranı % 75.7 ila% 97 arasında değişmektedir. Çalışmalarda mesane, uterosakral ligamentler, yumurtalıklar, douglas poşu ve rektosigmoid kolon dahil olmak üzere spesifik alanlarda DİE tutulumu için TVUS’un faydasını değerlendirilmiş, TVUS’un endometriozisin mesane tutulumu tanısındaki duyarlılığının çok değişken olduğu saptanmıştır. (bazı çalışmalar% 20 ile% 100 arasında değişmektedir) Ancak, bu çalışmaların çoğunda vaka sayısı, mesane endometriyozu tanısı koymada küçük bir örneklem içermektedir. Uterosakral ligament tutulumu tanısı için sekiz çalışma değerlendirmeye alınmış, çalışmaların duyarlılığı % 70’in altında ve özgüllüğü % 80’den fazla olduğunu bildirilmiştir. TVUS’un endometriozisin yumurtalık tutulumu (özellikle endometriomalar) duyarlılığı 80’den fazla, özgüllüğü % 90’dan fazla olarak saptanmıştır .Douglas poşu (POD) endometriozis tutulumunun tespiti TVUS ile , duyarlılık % 72-99 ve özgüllük % 90-100 bulunmuştur. Transvajinal ultrasonografi ile görülen rektal yapışıklıkları değerlendirmede ‘kayma işareti’ duyarlılığı % 31-89 arasında değişmektedir. Rektosigmoid tutulumun tespiti için, TVUS’un bazı çalışmalarda yüksek özgüllüğe (>% 90) sahip olduğu görülmüştür, ancak çoğu çalışmada vaka sayıları kısıtlıdır. Dikkat çekici bir şekilde, TVUS yapılmadan önce yapılan barsak hazırlığının tanı koyma duyarlılık, özgüllük veya doğruluğunda anlamlı bir iyileştirme olmadığı çalışmalarda saptanmıştır.

Sonuç olarak, TVUS DİE olduğundan şüphelenilen hastaların ilk değerlendirmesi için önemli bir araç olmaya devam etmektedir. Endometriotik lezyonların yerine bağlı olarak, pelvik organ tutulumunu dışlama yeteneği MRG gibi ek görüntüleme gerektirebilir.

Klinik Haberler
VÜCUT YAĞ YÜZDESİ İLE ENDOMETRİOZİS TİPİ VE EVRESİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

ÇALIŞMANIN ÖNEMİ

Endometriozisin etyopatolojik mekanizmaları, ilişkileri ve risk faktörleri hala önemli bir araştırma önceliği olmaya devam etmektedir.

VURGULAR

Bir risk faktörü olarak deri altı dokusu altında yağlanmanın artması ve endometriozis tipleri ve evresi arasındaki ilişki bilinenden daha karmaşık görünmektedir.

YÖNTEM

Önceden endometriozis tanısı olmayan kadınlarda Utah ve çevresindeki 14 klinikte yapılan kesitsel bir çalışmada vücut yağ yüzdesi artışının endometriozis hastalığı oluşumu ile ters etkisi değerlendirilmiştir.

ANAHTAR NOKTALAR

Bu çalışma, kadınların vücut yağ yüzdesi ile endometriozisin tipi ve şiddeti arasındaki ilişkiye odaklanan çalışmalara öncülük yapmaktadır.

Endometriozisi olan kadınlar olmayanlarla kıyaslandığında, en düşük vücut antropometrik ölçümlerine ve vücut yağ yüzdesi kompozisyonuna sahiplerdir.

Evre 2 ve 3 endometriozis tanısı alan kadınlar, Evre 1 ve 4 endometriozis tanısı alan kadınlara kıyasla daha yüksek antropometrik / vücut yağ yüzdesi göstergelerine sahiptir.

Yüzeysel endometriozis tanısı alan kadınlar vücut yağ yüzdesi açısından en yüksek göstergelere sahipken, endometrioması ve derin infiltre endometriozisi olan kadınlar ise en düşük yağ yüzdesi ve antropometrik ölçümlere sahiptir.

ÇALIŞMANIN GÜÇLÜ YÖNLERİ VE SINIRLAMALARI

Çalışma da vücut yağ yüzdesinin değerlendirilmesi sadece beden kitle indeksi (BKİ) ile ölçülmekle kalmayıp, antropometrik olarak kullanılan 19 farklı ölçümle değerlendirilmesi çalışmanın önemli bir güçlü yönüdür.

Limitasyonları ise dünyanın belirli yerlerinden gelen vakalar ile çalışmanın yapılmış olması sonuçların tüm topluma genellenmesini sınırlar ayrıca istatistiksel olarak güven aralıklarının üst üste binmesi çalışmanın değerlendirilmesinde yetersiz istatistiksel güç analizine yol açabilir.

Yazarlar endometriozis evrelemesinde ve tiplendirilmesinde hatalı sınıflandırma yanlılığı olabileceğini düşünmektedir.

ÖZET

Utah Üniversitesi, Aile Sağlığı ve Koruyucu Tıp Bölümü’nden Dr. Jiyoung, vücut yağ yüzdesinin artışı ve endometriozis arasında ters bir ilişki olup olmadığını değerlendirmek için prospektif kesitsel bir çalışma planladı. Çalışmanın sonuçları “Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisi” nde yayınlandı.

Vücut yağ yüzdesi artışının endometriozis hastalığının başlaması için bir risk faktörü olup olmadığını ortaya çıkarmak adına, Salt Lake City, Utah ve San Francisco California’daki 14 klinik merkezine başvuran toplam 495 kadın ENDO çalışma ameliyat kohort grubuna (Endometriosis, Natural History, Diagnosis, and Outcomes) dahil edildi. Çalışma dışı bırakılan hastalar sonrasında, 473 hasta çalışmaya alındı, bu hastaların sadece 190 tanesi endometriozis tanısı almıştı.

Tüm hastalara laparoskopik cerrahi öncesi antropometrik ölçümler, vücut kompozisyonu ve vücut yağ dağılım oranları hesaplamaları yapıldı. Laparoskopik cerrahi sonrasında endometriozis tanısı konulan hastalar da, operatörler tarafından ASRM evreleme sınıflandırmasına dayanan bir hastalık evreleme formu doldurdu. Endometriozis tanısı konulan kadınlar arasında semptomların dağılımına bakıldığında %63 pelvik ağrı, % 14’ünde pelvik kitle,%11’inde adet düzensizlikleri, %5 ‘inde şüpheli miyom öyküsü, % 4 tüp ligasyonu öyküsü ve % 3’ünde infertilite saptandı.

Veriler yaş, ırk ve gebelik öyküsüne göre düzenlendikten sonra, vücut yağ yüzdesi ölçümleri ile endometriozis evresi veya tipi arasında herhangi bir fark bulunmamıştır.

Ancak aşağıdaki özellikler belirgindi;

Endometriozisli hastalar, endometriozisi olmayanlarla kıyaslandığında en düşük antropometrik skorlara sahiptir.

Evre I veya IV endometriozisi olan kadınlar, tüm endometriozis evrelerindeki hastalar ile kıyaslandığında en düşük antropometrik skorlara sahiptir.

Çeşitli popülasyonlar arasında, endometriozis teşhisi öncesinde ve ideal olarak hastalık gelişiminden önce, çeşitli vücut yağ yüzdesi ölçümlerini içeren ileri çalışmalar, hastalığın patogenezi ve ilişkilerini anlamak , sistemik tutulumu gösterebilecek ve potansiyel olarak önleyici stratejileri belirlenebilmesi daha iyi anlamak için gereklidir.

Klinik Haberler
ENDOMETRİOZİS PATOGENEZİNDE MİKROBİYOTANIN ROLÜ

ANAHTAR NOKTALAR:

Önemli Noktalar:

  • Endometriozisli kadınların genital yollarında inflamatuar değişiklikler ve farklı endometrial mikrobiyotaların gösterilmesi endometriozisin patogenezi ile ilişkili önemli bir mekanizmanın anlaşılmasına yardımcı olur.

Önemi:

  • Endometriozisli kadının genital yollarındaki mikrobiyota tanı, ayırıcı tanı ve hastalıkla ilişkili kötü sonuçlardan korunmak için araştırılmalıdır.

Burada ne yapılır?

  • Geniş çaplı araştırmalara rağmen endometriozisin kesin mekanizması hala belirsizlik içermektedir.
  • Endometriozisin patogenezinde mikrobiyotanın rolü henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
  • Bu makale endometriozisin etyopatogenezinde enfeksiyöz, inflamatuar ve immünolojik değişikliklerin önemini açıklığa kavuşturmak için yürütülmüştür.

Anahtar Noktalar:

  • Endometriozisin altta yatan patofizyolojik mekanizmasını açıklamak için bir çok teori olmasına rağmen kesin mekanizma henüz tam olarak anlaşılamamıştır.
  • İnsan vücudunda genital yol gibi spesifik bölgelerinde mikroorganizmalar mikrobiyata olarak adlandırılır ve endometrioziste onların belirlenmesi tedavi seçeneklerinin geliştirilmesinde katkıda bulunabilir.
  • Endometriozis kötü obstetrik sonuçlarla da ilişkilidir. Endometriozisli bu hastalarda endomektriumda bakteri saptandığında mikrobiyota değişiklikleri ve endometriozis gelişimi arasındaki ilişki de açıklanabilecektir.
  • Endometriozisin patogenezinde farklı mikrobiyotaların gösterilmesi endometriozis yönetiminde yeni modaliteler yaratacaktır.

ÖZET

Endometriozis sıklıkla reprodüktif çağdaki kadınlarda tanı konulan östrojen bağımlı bir hastalıktır. Etyoloji , ayırıcı tanılar ve tedavi hakkında pekçok ileri düzeyde araştırma yapılmasına rağmen hala gizemli bir hastalık olarak kalmaktadır.

Dr. Bedaiwy, Kanada’dan bir bilim adamı ve hekim, ‘Fertilite ve Sterilite’ dergisinde ‘ Endometrial makrofaj, endometriozis ve mikrobiyota: ilişkisinde karmaşıklığı aydınlatmak’ başlıklı bir çalışma yayınlamıştır. Endometriozis etyopatogenezinde enfeksiyon, inflamasyon ve immünolojik değişikliklerin rolüyeteri kadar incelenmiş değildir. Endometriozis gelişiminde mikrobiyota değişikliklerinin etkisinden son yıllardaki literatüre bağlı olarak şüphlelenilmektedir.

Mikrobiyota genital yolu içeren vücut bölümünde bulunan mikroorganizma topluluğunu temsil etmektedir. Endometriozisi doğrulanmış kadınlarda ve kontrol grubunda ötopik endometriumda bazı farklılıklar gösterilmiştir. Endometriozisli olan veya olmayan kadınlarda makrofaj, uterin doğal öldürücü hücreler ve düzenleyici T hücreler gibi temel kalıtsal immun hücreler endometriumda bulunmaktadır. Bu bize endometriozis patogenezinde mikrobiotanın önemini anlamamız için bazı ipuçları sağlar.

Bunun yanısıra endometriozisin gebelik kaybı, ektopik gebelik, gestasyonel diabetes mellitus ve gebeliğin hipertansif hastalığını içeren kötü obstetrik sonuçlarla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Preterm doğum, düşük, plasenta previa, gelişim geriliği ve sezaryen doğum için riskin endometriozisli kadınlarda daha fazla olduğu da gösterilmiştir. Bu kadınlarda bakteriyal değişikliklerin değerlendirilmesi endometriozis etyopatogenezinde mikrobiomun rolü hakkında bir açıklama da sağlar. Endometrioziste mikrobiota değişikliklerinin önemini anlamak hastalığın tedavisinde yeni modaliteler gelişimiyle sonuçlanacaktır.

‘ Endometriozisi içeren reprodüktif hastalıkların artışını anlamak ve daha kişisel reprodüktif tedaviler geliştirmek için uterin immun niş ve mikrobiomu daha yakından araştırma zamanıdır.’ Yazar eklemektedir.

Klinik Haberler
Endometriozis Cerrahisi ve Gebe Kalma İhtimali

One çıkanlar:

  • Genç hastalarda derin infiltratif endometriozis cerrahisi ile gebelik şansı arttırılabilir

Onemi:

  • Konsepsiyon şansını etkileyen faktörlerin daha iyi anlasilmasi ile sağlık çalışanları ve hastalar, cerrahi ve konsepsiyon girişimleri hakkında karar vermelerine yardımcı olabilir.

Ne yapildi:

  • Araştırmacılar ortalama yaşı 31.9 yil olan 2 veya daha fazla başarısız yardımcı üreme teknigi denemesi ve ovaryan cerrahisi olan derin infiltratif endometriozisli hastalardan toplanan bilgileri analiz ettiler.

Anahtar sonuclar:

  • Cerrahiyi takiben gebelik orani %43.8 saptanmistir
  • Cerrahiden gebeliğe geçen ortalama süre 11.1 ay saptanmistir
  • Gebeliklerin %21.8’i spontan olarak başarılmıştır
  • Gebeliklerin %31.2’si in vitro fertilizasyon (IVF) ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %21.8’i donmus embriyo transferi ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %18.7’i IVF-ICSI ile başarılmıştır
  • Gebeliklerin %3.1’i intrauterin inseminasyon ile başarılmıştır
  • 35 yas ustu ve evre 2 endometriozisli hastalarda ovaryan cerrahi, konsepsiyon olasılığı ile ilişkili saptanmıştır.

Sinirlamalar:

  • Bu çalışmada prospektif olarak kayıt alınan bilgiler kullanılmıştır ve kontrollü bir çalışma değildir. Ayrica bilgiler yalnızca tek bir merkezden elde edilmiştir.

Ozet

Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisinde yayınlanan bir calışmaya gore iki veya daha fazla yardımcı üreme teknigi ile gebelik denemiş ve başarısız olmuş derin infiltratif endometriozisli hastalar cerrahiye yönlendirilebilir. Ayrica yazarlar cerrahinin konsepsiyonu geciktirmedigini bulmuşlardır.
Bu bulgular, endometriozis cerrahisi ve hastanin konsepsiyon şansı hakkında karar verme aşamasında yol gösterici olabilir.

Dr.Horace Roman önderliginde yürütülen çalışmada, derin infiltratif endometriozisli hastalarin cerrahi sonrasi gebelik olasılıklarının degerlendirilmesi amaçlanmıstır. Bu amaçla CIRENDO (Endometriozisli Hastaların Kuzey-Bati Bolgeler Arasi Kohortu) veritabanina prospektif olarak kayıt alınan bilgileri toplamışlardır.

Çalışmaya 104 hastadan toplanan veriler dahil edilmiştir. Tüm hastalar 43 yasin altinda ve en az iki IVF (in vitro fertilizasyon) yada ICSI (intrasitoplazmik sperm enjeksiyonu) dahil olmak üzere 2 yardımcı üreme teknigi denemistir. Ayrıca tüm hastalar derin infiltratif endometriozis hastalığının tedavi edilmesi için cerrahi operasyon geçirmiştir.

Araştırmacılar cerrahi sonrasi gebelik oranlarını araştırmışlardır. 104 hastadan 77’si cerrahi sonrasi gebelik istemiştir. Bu hastalardan 4’u yumurta donörü ile gebelik elde etmiştir ve bu hastalar çalışmaya dahil edilmemiştir.

Ameliyat sonrasi gebelik oranı %43.8 olarak saptanmıştır ve cerrahi sonrası gebelik elde edilme oranı ortalama 1 yılın altında saptanmıştır (11.1 ay).

İstatistiksel analizler kullanıldığında, yazarlar 35 yaş ve üstü ovaryan cerrahi geçiren ve evre 2 endometriozisi olan hastalarda gebelik şansının oldugunu bildirmişlerdir.

Kaynak: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/31518714
Çeviri: Elif Goknur Topcu

Klinik Haberler
Endometriozis İlişkili İnfertilitede Neleri Bilmeliyiz?

Endometrioziste İnfertilite Yönetimi: Tekrar Gözden Geçirilen Temel Durumlar

Önemi

  • İnfertilite, endometriozisli kadınlarda önemli bir klinik endişe nedenidir. Hastaların %30-50 si bu sorun ile yüzleşir. Hem endometriozis patogenezi hem de cerrahi tedavisi, over rezervinin azaltabilir.
  • Endometriozis cerrahisi infertilite tedavisinde son derece önemli yer kaplamaktadır.

Öne çıkanlar

  • Endometriozis hastalarında birden fazla mekanizma infertiliteye sebep olur.
  • Özellikle over rezervinin azalmasında etyopatogenezi yanı sıra, cerrahisi de iyatrojenik olarak önemli rol oynar.
  • Cerrahi yapılırken over rezervine zarar verme riski göz önünde bulundurmalıdır.

Ne Yapıldı?

  • Endometriozis ve infertilite tedavisi ile ilgilenen doktorlar, cerrahi prosedürlerin olumsuz etkilerini önlemenin yanı sıra infertiliteye yol açan endometriozis doğasında bulunan faktörlerin bir derlemesini yapmıştır.

Ana Sonuçlar

  • Endometrioziste pelvik anatomi, ovumun yakalanmasını ve döllenmesini engelleyebilir, bunun yanı sıra periton sıvısının enflamatuar ortamı, gebe kalma ve embriyogenez için olumsuz bir faktör oluşturur.
  • Progesteron reseptörlerinin disregülasyonu, progesteron direnci ve luteal fazda endometrial reseptivite bozukluğu ile sonuçlanır.
  • Ek olarak, over rezervi endometriozisten olumsuz etkilenir.
  • Ameliyat, over dokusunun korunmasına dikkat edilerek yapılmalıdır.
  • Endometriozis için tekrarlayan ameliyatların fertiliteyi artırdığı görülmemektedir.
  • İlk prosedürden sonra gebe kalamayan endometriozis hastaları in vitro fertilizasyon (İVF-Tüp Bebek) için adaydır.
  • Ovaryan supresyon, fertilite için büyük bir tehdit olan endometriomaların gelişimini önlemede mantıklı bir yöntemi olabilir.
  • Yazarlar, oosit veya over dokusu kriyoprezervasyonu ile doğurganlığın korunmasının endometriozisli kadınlar için bireysel bazda düşünülmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Kaynak: endonews.com
Çeviren: Dr. Ayşegül Mut

Klinik Haberler
Endometriozis ve Aterosklerotik Kardiyovasküler Hastalık

Aralarındaki bağlantının kesinleşmesi ile endometriozisin erken tanı ve tedavisi aterosklerotik kardiyovasküler hastalık insidansında azalmaya yardımcı olabilir.

Anahtar Noktalar

Önemi:

  • Kronik enflamasyon, oksidatif stres ve endotelyal disfonksiyon endometriozis ve aterosklerozda ortak patogenezlerdir.

Akılda tutulması gerekenler:

  • Mevcut bulgular göstermiştir ki endometriozisi olan kadınlarda yaşamboyu aterosklerotik hastalık ortaya çıkma riski, endometriozisi olmayan kadınlara göre daha yüksektir.

Burada ne yaptık?

  • Endometriozis ve aterosklerotik hastalık arasındaki potansiyel bağlantıyı saptamak için mayıs 2018’e kadar olan elektronik kayıtlar sistematik bir şekilde araştırıldı.

Anahtar Sonuçlar:

  • İncelenen tüm literatür arasından sadece 12 çalışma uygun bulunmuştur ve nitelikli analize dahil edilmiştir.
  • Cerrahi olarak doğrulanmış endometriozis hastaları ile aterosklerotik kardiyovasküler hastalık arasındaki ilişki, endometriozisi olmayan kadınlara göre daha yüksek bir ilişki göstermiştir. Ayrıca, bu ilişki genç hastalar ve histerektomi ve / veya ooferektomi uygulananlar arasında daha yüksekti.
  • Hiperlipidemi ve hipertansiyon gelişme riski istatistiksel olarak yüksek bulundu.
  • Bazı çalışmalarda akım aracılı dilatasyon (FMD) anlamlı derecede düşüktü ve endometriozisin şiddeti ile akım aracılı dilatasyon arasında doğrusal bir orantı yoktu.
  • Bir vaka-kontrol çalışmasında endometriozis hastalarında daha fazla endotelyal disfonksiyon olduğu gösterilmişti.
  • Çalışmaların çoğunda endometriozisi olan ve olmayan kadınlar arasında serum enflamasyon belirteçleri arasında anlamlı fark gösterilmemişti.

ÖZET

Endometriozis ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık, endotelyal disfonksiyon açısından aynı patolojik mekanizmaya sahiptirler.

The University of British Columbia, Vancouver, Canada’dan Tan ve ark. endometriozisli kadınların yaşam boyu aterosklerotik kardiyovasküler hastalıklar için yüksek riskli grupta olup olmadıklarını belirlemeyi amaçlayan literatür taraması yapmışlardır. Makaleleri yakın zamanda “Reproductive Biomed Online” da yayımlanmıştır.

Kadınlarda endometriozis tanısı, pelvik ağrı ve infertiliteye dayanan bulgularla premenopozal dönemde konulurken, ateroskleroz tipik olarak yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, endometriozis ve aterosklerotik kardiyovasküler hastalık arasındaki bağlantının açık bir şekilde ortaya konması, endometriozisli kadınları hayatı tehdit eden bu hastalıktan koruyabilir.

Aterojenik dislipidemi, endotelyal disfonksiyon ve subklinik aterosklerozun biyomarkerlarını içeren literatürün taranması, endometriozis ve aterosklerotik hastalık arasındaki bağlantının kanıtlarını düşündürmektedir.

Laparoskopik olarak tanımlanmış endometriozisli kadınlarda yapılacak geniş popülasyon tabanlı subklinik hastalığın markerlarını da içeren prospektif bir çalışma çok değerli olacaktır.

Endotelyal disfonksiyon aterosklerotik süreçteki ilk adımdır ve vasküler hasarlanmadan daha önce başlar. Endotelyal fonksiyonu gösteren markerların kanda ya da periton sıvısında ölçülmesi ile elde edilen sonuçlar yayınlar arasında farklılık göstermektedir.

Sonuç olarak, aterosklerotik kardiyovasküler hastalık ve endometriozis ile ilgili güçlü kanıtlar halen bütünüyle ortaya konamamıştır ve bu iki klinik durum arasındaki ilişkiyi ortaya koymak için gelecekte daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

Derneğimizden Haberler
EEL Webinar’ı 19 Mayıs’ta Zoom Üzerinden Gerçekleşecek

EEL’nin bir sonraki webinarı aynı zamanda EEL’nin başkanı olan Prof Dr Engin Oral tarafından 19 Mayıs tarihinde “İleri endometriozis ve İnfertilite olgularında güncel yönetim” üzerine olacaktır. Herkesi saat 20:00’da bekleriz…

Webinar Linki: https://zoom.us/j/917071787

Klinik Haberler
Endometriozis ve Adenomyozis: Fark nedir?

Kadın vücudunun en hassas bölgelerinden biri uterustur (rahimdir),  çünkü yalnızca üreme fonksiyonuna sahip değildir, aynı zamanda sistemin hormonlarının birçoğu burada düzenlenir. Bu nedenle, doğru tıbbi müdahalenin yapılabilmesi için onu etkileyebilecek her türlü hastalığı veya durumu tanımlamak çok önemlidir. Bugün endometrial hücreler ve bunları etkileyen en yaygın iki hastalık hakkında konuşacağız: Endometriozis ve adenomyozis. Endometriozis, endometrial hücrelerin uterus dışındaki anormal bir oranda ve fallop tüpleri veya lenfatik sistem gibi vücudun nadir bölgelerinde büyümesine neden olan bir durumdur.

Endometriozis semptomları giderek ilerler ve dört aşamalı olarak kendini gösterir:

Minimal: Yumurtalıkların içinde küçük, sığ lezyonlar ve endometrial implantlar, hafif pelvik inflamasyon şeklindedir.

Hafif: Lezyonlar ve endometrial implantlar büyümeye devam eder; pelvik ağrı sabit hale gelir.

Orta: Endometrial implantlar yumurtalıkların içinde ve dışında derinleşir.

Şiddetli: İmplantlar vücudun diğer bölümlerinde, çoğunlukla fallop tüpleri ve barsaklarda çoğalır.

Şimdi Adenomyosis hakkında konuşalım: Bu anormal büyüme sadece uterusun içinde gerçekleşir. Bu, durumun kendisini vücudun bir parçası olarak izole ettiği anlamına gelir, ancak bu durumun teşhisini zorlaştırmakla kalmaz, aynı zamanda başkalarından ayırt etmeyi zorlaştırır.

Adenomyozis ile ilişkili semptomlar şunlardır:

Yaygın büyümüş uterus

Aşırı menstrüel kanama (menstrüasyon sırasında uterin kasların kasılmasına müdahale eden endometrial doku nedeniyle)

Ağrı, kanama ve pelvik peritonun irritasyonu.

Her iki koşul da doktorlar tarafından ilk aşamada gözden kaçırılabilir. Endometriozisin başlıca semptomu pelvik ağrıdır ve bu genellikle uzmanlar tarafından kas ağrısına veya travmalara bağlanır. Adenomyozis ana semptomu düzensiz kanama ve menstrüasyon olup, doktorların diğer durumlardan önce düşünmelerini daha olası hale getirir, ancak bir ultrason gerçekten adenomyozis veya bir tümör olup olmadığını belirlemekte yardımcı olur.

Tedaviler

Endometriozis genellikle ağrı kesici ilaçlarla tedavi edilir, ancak hormonal tedavi de kullanılır. Ibuprofen gibi ilaçlar hasta üzerinde herhangi bir etkisi olmadıkça daha kuvvetli ilaçlar reçete edilir. Hormonal terapi, hücrelerin endometriozis büyümesini azaltmak için düzenlenmesine yardımcı olur. Ameliyatlar genellikle hamile kalmak isteyen kadınlar için yapılır, ancak şartların ağır şekilde yayılması durumunda histerektomi (rahim alınma operasyonu) önerilir.

Adenomyozis tedavileri geniştir ve genellikle durumun semptomlarına ve evrelerine bağlı olarak değişir ve tek tedavinin şu olduğuna değinilmelidir: Yumurtalıkların tamamen çıkarılması. Burada, en çok hangi tedavinin  ve neden kullanıldığını açıklayacağız:

İbuprofen gibi anti-inflamatuar ilaçlar, endometriozis tedavilerine benzer. Reçete edilen dozlar menstruasyon döngüsünün başlangıcından iki ila üç gün önce alınmalı ve süre boyunca devam etmelidir.

Hormonal tedaviler, semptomlara katkıda bulunan artmış östrojen seviyelerini tersine çeviren oral ve progestin-içeren kontraseptifleri (doğum kontrol hapları) içerir.

Endometriyal ablasyon, endometriumun alınmasını içerir ve kısa düzelme süresi olan bir prosedürdür. Hastalık kasları derin olarak etkilemişse tavsiye edilmez.

Uterin arter embolizasyonu, damar büyüklüğünü azaltmak ve uterustaki skar oluşumunu önlemek için damarların etkilenen bölgeye kan temin etmesini önleyen hafif derecede invazif bir prosedürdür.

Histerektomi, tamamen tedavi etmenin tek yoludur ve uterusun tamamen cerrahi olarak çıkarılmasını gerektirir. Bu sadece en ciddi vakalarda ve daha fazla çocuğu olmasını planlamayan kadınlar için önerilir.

Kaynak Site: http://www.thisisendometriosis.com
Çeviren: Dr. Işıl AYHAN

Klinik Haberler
Endometriozis&Adenomyozis ve Preterm (Erken) Doğum&Gebelik Yaşına Göre Düşük Doğum Ağırlığı Arasindaki İlişki

Endometriozis ve adenomyozis, kötü obstetrik (gebelik ve doğumsal) sonuçlarla ilişkilidir.

Önemli kısımlar

Bu derleme, endometriozis ve adenomyozisi olan kadınlarda preterm (erken) doğum ve gebelik yaşına göre düşük doğum ağırlığı (SGA) için daha yüksek bir risk olduğunu vurgulamaktadır.

Bu kadınlarda obstetrik olumsuz sonuçların önlenmesi için dikkatli bir takip çok önemlidir.

Önemi

Preterm doğum ve SGA, kısa süreli ve uzun süreli neonatal ve perinatal komplikasyonlarla ilişkilidir. Bu nedenle bu durumların önlenmesi, endometriozis ve/veya adenomyozisli kadınların daha yakından izlenmesi ile yakından ilişkilidir.

Ne yapıldı?

Bu sistematik derleme ve meta-analiz, 1950’den Ekim 2017’ye kadar yayınlanmış tüm epidemiyolojik gözlemsel çalışmaları içermektedir. Bunlar, PubMed ve Embase veritabanlarında endometriozis ve/veya adenomyozis ile preterm doğum ve/veya SGA arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır.

İki bağımsız yazar, Newcastle-Ottawa Kalite Değerlendirme Ölçeğine göre yüksek kalitede puanlanan 21 araştırmanın tümünü değerlendirdi.

Anahtar sonuçlar

Birçok ortak özelliğe sahip iki hastalık olan endometriozis ve adenomyozis, rahim dışındaki endometriyal dokunun varlığı olarak tanımlanırlar.

Adenomyozisi olan kadınlarda daha az yaygın olmasına rağmen, her iki hastalığı olan kadınlarda infertilite (kısırlık) sorunu olabilir.

Adenomyoziste “junctional zone” denilen rahim bölgesi daha fazla etkilendiği için adenomyozisli kadınlarda düşük doğum, preterm doğum, SGA ve geç gebelik komplikasyonu gibi kötü obstetrik sonuçların daha sık olduğu bulunmuştur.

Bu yayında 21 çalışma ve toplam 2.517.516 kadın gözden geçirilmiştir ve endometriozis ve/veya adenomyozisi olan kadınların preterm doğum ve SGA çocuk sahibi olma riski altında olduğunu belirtmektedir.

Sınırlı çalışmalara dayanarak adenomyozisin preterm doğum ve SGA riskini endometriozisten daha fazla artırdığı görülmüştür.

Adenomyozis ve tekil gebeliklere odaklanan 21 çalışma içeren geniş ve kapsamlı bir meta-analizi temsil ettiği için bu derleme güçlüdür.

Ayrıca tekiz gebelikler ikiz gebeliklerin preterm doğum ile SGA arasındaki yakın ilişkisi göz önüne alınarak alt analiz edilmiştir.

Özet

Endometriozis ve adenomyozis, ortak özellikleri olan ve bazı hastalarda birlikte bulunan aynı spektrumdaki hastalıklardır. Her iki hastalık da uterus boşluğu dışındaki endometrial implantlarla karakterizedir. Endometriozis, uterus dışında endometriumun (rahim içini döşeyen tabaka) lokalizasyonu olarak tanımlanırken, adenomyozis endometriumun myometriuma (rahimin kas tabakası) doğru büyümesiyle tanımlanır. Semptomların spektrumu dismenore (adet sancısı), kronik pelvik (kasık) ağrı, disparoni (cinsel ilişkide ağrı) ve infertilite (kısırlık) içerir. Aarhus Üniversitesi’nden Danimarka’da bir grup bilim insanı olan Bruun ve Arendt, “Endometriozis ve adenomyozis, preterm doğum riski ve SGA çocuk riski ile ilişkilidir: sistematik bir derleme ve meta analizi” isimli makalelerini “Acta Obstetricia ve Gynecologica et Scandinavica” adlı dergide paylaştılar. Bu yazarlar endometriozis ve/veya adenomyozis ile preterm doğum ve/veya SGA arasında bir bağlantı bulunup bulunmadığını araştırmışlardır.

Geçmiş yayınlarda, endometriozisli kadınların preterm doğum ve SGA riski taşıdığı kesinleştirilmiştir. Ancak, adenomyozis henüz yeterince değerlendirilmemiştir. Bu derlemede, 21 çalışma ve toplam 2.517.516 kadın, iki bağımsız yazar tarafından analiz edilmiştir. Endometriozisi olan kadınlardan preterm doğum riskinde olanlar (OR 1.47, 95% CI 1.28-1.69) ve SGA çocuğa sahip olanları (OR 1.26, 95% CI 1.04-1.54) hesaplanmıştır. Adenomyozis ile zayıf obstetrik sonuçlar arasındaki ilişki sınırlı sayıda çalışmada analiz edilmiştir. Gebe kadınlarda adenomyozis varsa, preterm doğum için (OR 3.09,% 95 CI 1.88-5.09) ve SGA çocuğuna sahip olmak için (OR 3.23,% 95 CI 1.71-6.09) daha yüksek bir risk vardır. Bu derlemede, önceki sistematik derlemeler ve meta-analizlerden farklı olarak, adenomyozis ve preterm doğum ile SGA arasındaki ilişki üzerinde duruldu ve tekli gebelikler, çalışmadan elde edilen çoğul gebelikler hariç alt analiz edildi. Endometriozis ile SGA arasındaki ilişki, sadece tekil gebeliklerle yapılan çalışmalarda hafif bir oranla azaldı. Sınırlı sayıdaki yayınlara rağmen, adenomyozis daha belirgin olarak preterm doğum ve SGA ile ilişkili bulundu.

Yazarlar, “Bu çalışma, olumsuz doğum sonuçlarını önlemek için endometriozis ve adenomyozisi olan gebe kadınların daha yakın doğum öncesi izlemini önerebilir” diye eklediler.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Ezgi DARICI

Klinik Haberler
Klinisyenler Adenomyozis Hakkında Ne Biliyorlar? Şiddetli Endometriozis ile İlişkisi Var mı?

Adenomyozis ile endometriozis hastalığının ciddiyeti arasındaki ilişki iyi bilinmemektedir.

ANAHTAR NOKTALAR

Önemİ:

Adenomyozisin ultrasonografik tanı kriterleri konusunda fikir birliği yoktur, ancak ekojenik sub-endometriyal çizgiler, myometrial kistler, heterojen myometriyum ve myometrial duvarın kalınlaşması veya asimetrisi görülürse tanı konulabilir. Kesin tanı histopatolojik olacaktır.

Özellikleri:

Adenomyozisin ultrasonografik belirtilerinin prediktif değerini belirlemek ve adenomyozis patolojisinde yer alan genetik yolakları keşfetmek için daha fazla araştırmaya gerek vardır.

Ne yapıldı?

Endometriozisin ciddiyeti ile sonografik adenomyozis belirtileri arasındaki ilişkinin önemini vurgulamak için, yazarlar endometriozis için tanısal laparoskopi uygulanan hastalarda adenomyozis ile uyumlu sonografik özellikleri incelemişlerdir.

Adenomyozis hastalarında ektopik bir endometriumda gen ekspresyonunun adenomyozis olmayanlardan farklı olup olmadığını araştırmak için gen dizisi analizleri yapıldı.

Anahtar sonuçlar:

Kliniğe pelvik ağrı ile başvuran kadınların %35’inde adenomyozisin sonografik belirtileri var.

Sonografik adenomyozis bulguları olan kadınlarda en sık görülen sonografik özellikler, heterojen myometrium ve kalınlaşmış posterior myometrial duvar idi.

Kalınlaşmış bir arka duvar orta ve şiddetli endometriozis ile istatistiksel olarak anlamlı şekilde ilişkilendirildi.

Uterin patolojiler sonografik adenomyozis belirtileri olan kadınlarda daha sık görülür.

Sınırlamalar:

Laparoskopiden önce tanı alan adenomyozise ultrasonografi uzman klinisyenler tarafından yapılmalıdır.

Bu çalışma, histopatolojik adenomyozis bulgularından ziyade sonografik adenomyozis bulgularına odaklandı.

Özet

Avustralya, Parkville’deki Kraliyet Kadın Hastanesinden Dior ve ark. Minimal İnvaziv Jinekoloji Dergisi’nde yayınlanan son makalesinde endometriozisin ciddiyeti ile adenomyozisin sonografik kanıtları (SEOA) arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için prospektif bir çalışma tasarladı. Araştırmaları ayrıca, adenomyozisi olan veya olmayan hastalardaki farkı anlatmak için ektopik endometriumdaki gen ekspresyonu hakkında bilgi verir.

Araştırmaya, yaş ortalaması 30.6 olan, pelvik ağrı semptomları olan, üçüncü basamak bir jinekolojik kliniğe yönlendirilen ve pelvik taraması olan 234 kadın alındı. Bu grup, laparoskopik ameliyatlarından 12 ay öncesine kadar yapılan sonografilerinde “Adenomyozisin Sonografik Kanıtları – SEOA” nın varlığı veya yokluğu ile iki alt gruba ayrıldı.

İki grup arasında anlamlı bir fark olmamasına rağmen, SEOA’lı hastaların evre IV endometriozisi olma olasılığı daha yüksektir. SEOA tanısı konulan grupta yazarlar, derin infiltrasyonlu endometriozis ve endometrioma dahil olmak üzere özellikle çok ciddi endometriozise dikkat çekti. Adenomyozis vakaları ile kontrol grubu arasında ektopik endometrial gen ekspresyonu açısından anlamlı fark bulunmadı.

SEOA ile şiddetli endometriozis arasındaki önemli ilişki, pelvik ağrı kliniği olan kadınların tanısal laparoskopik cerrahi öncesi ultrasondan fayda görebileceklerini göstermiştir.

Bazı araştırmalar, adenomyozisi olan veya olmayan kadınların ektopik endometriumunda diferansiyel gen ekspresyonu ve uzun kodlayıcı olmayan DNA ekspresyonu olduğunu göstermesine rağmen, mevcut çalışma örneklerinde bu iki grup arasında anlamlı bir fark bulamamıştır.

Kaynak Site: endonews.com
Çeviren: Dr. Tuğba Buket ÇALIŞKAN

« First‹ Previous789101112131415Next ›Last »
Page 11 of 38


EndoMart

Derneğimiz; hastaları, hasta yakınlarını, toplumu, hekimleri Endometriozis ve onun yol açtığı rahatsızlıklarla ilgili bilgilendirmek amacıyla kuruldu. Üreme çağındaki Her 10 kadından birisinin hastalığı olan Endometriozis’in etkilerinin daha az olduğu bir gelecek için çalışmalar yürütüyoruz.
Detaylı Bilgi

Endometriozis ve Adenomyozis Derneği

www.endometriosisschool.com
Youtube Instagram Facebook Twitter Linkedin

Kütüphane

Toplantı Sunumları
Videolar
Dergiler
Makaleler
Kılavuzlar
Kitaplar
Bülten Arşivi

Bilimsel Kaynaklar

www.endometriosis.org
www.endometriosisassn.org
www.endometriosis-uk.org
www.endofound.org
www.endocenter.org
www.endometriosisfoundation.org
www.apendoalliance.org

Adres

Osmanağa Mah. Osmancık Sok. Betül Han No:9 D:4 Kadıköy, İstanbul
Telefon: +90 532 515 69 99
Email: info@endometriozisdernegi.org

Copyright 2021 - Endometriozis ve Adenomyozis Derneği.